Programcılık: Sanal Bir Dünya Tasavvuru
Programcılık, bilgisayar dünyasının görünmeyen yüzü. Locke’un tabiriyle tabula rasa, boÅŸ bir sayfayı andıran bilgisayarın zihninde bir evren tasavvuru oluÅŸturma giriÅŸimi. İçindeki karmaşık, cansız elektronik devrelere anlam kazandırma çabası. Sadece faresiyle, monitörüyle, sabit diskiyle, yazıcısıyla deÄŸil, bizimle de iletiÅŸim kuran bir yazılım dünyası var etme teÅŸebbüsü. ÇoÄŸumuzun sadece hesap tutmak, yazı yazmak, iletiÅŸim kurmak, sörf yapmak veya oyun oynamak için kullandığı, ama arka planda binlerce sayfa program kodunun kendi içinde tutarlı bir ÅŸekilde çalıştığı bir kurguyu yazma gayreti.
Bir oyun programını çalıştırın. Altınızda gerçek dünyada ancak hayallerinizi süsleyecek spor bir araba, direksiyonu parmaklarınızın altındaki tuşlar, çevrenizde finiş bayrağını sizden önce görmek için bilenmiş sanal rakiplerinizle sanal bir dünyanın içinde buluverirsiniz birden kendinizi. Kazalar risksiz, tek sakat kalma ihtimali bilek incinmesi.
Bir kelime iÅŸlem programını açın ardından. Her biri görevinin bilincinde, yığınlarca sanal aletin doldurduÄŸu sanal bir matbaadasınızdır artık. Harfleri kalınlaÅŸtırın, eÄŸip bükün, kesin ekleyin, renkleriyle oynayın. Bu dünya her ÅŸeyiyle sizin. BeÄŸenmediÄŸinizde sayfayı kırıştırıp atın, kağıt israfı yok. Tatmin olduÄŸunuzda, yazıcınız döksün eserinizi kağıda. Nerede OrtaçaÄŸ’ın yazıcıları, hattatları.
Bir de programcıları düşünün. Saatlerdir başından kalkmadığı bilgisayarın ekranından sızan radyasyondan gözleri bulanmış, yanı baÅŸlarında odanın ısısına çoktan eriÅŸmiÅŸ soÄŸuk bir kahve, yarım saatte bir ucundan tırtıklanmış sandviç kalıntısı, karşısında duran ve lafını dinlememekte ısrarlı, inatçı bir aslan vahÅŸiliÄŸindeki bilgisayarı ehlileÅŸtirmeye çalışan insanlar. Tüm yorgunluklarına raÄŸmen mistik bir güçle devam edecek dermanı bulan ruhlar. Sevinç naraları ancak, saatlerdir, hatta günlerdir bütün çabalarını boÅŸa çıkaran bilgisayara yaptırmak istediklerini yaptırdıkları zaman duyulan, dünyayla iletiÅŸimleri kesilmiÅŸ medyumlar. Tıpkı rulet masasından kalkamayan kumar müptelaları gibi. Dostoyevski’nin Kumarbaz’ındaki anlatıma en yakışan tipler bunlar:
Çevrede olup bitenlerle kesinlikle ilgilenmeyen ve rulet salonunun dışında başka hiçbir gerçeklik tanımayan bu insanlar, sabahtan akşama kadar yalnızca öderler ve oynarlar, hatta izin verilse geceyi de orada geçirirler.
Oysa kendi kendileriyle savaş halindedirler. Zira kendilerine uymamakta direnen bilgisayar değil, kendilerinin yazmış oldukları programlardır. Bilgisayar, kendisi için oluşturulan bu dünyanın kurallarına göre oynar sonuçta. Gerçek dünyada, birbirleriyle çelişkili adetler, kanunlar ve tabularla yaşamaya alışmış biz insanlar için anlaşılır olmasa da, bilgisayarların o entegre devreleri çelişkilere ve eksikliklere tahammül edemezler. İşte programcıları kendi yanlışlarıyla yüz yüze getiren ve yaptıkları işi bir meydan okumaya cevap şekline dönüştüren, bilgisayarların bu berbat huyudur. Kendi içinde tutarlı bir dünya modeli oluşturma çabasını devamlı boşa çıkaran, insan aklının bu dar sınırları ve bilgisayarların bu acımasızlığıdır işte.
Herhangi bir programı böyle yüzlerce zeki dimağ üretiyor. Programcılık, 21. yüzyılın yeni sektörü olacak. Bu sektör, kendi var ettikleri sanal dünyalarda yaşayan zeki, ama sağlıksız insanlar üretecek. Zamanla sanal dünyanın bu acımasızlığı, belki de bütün toplumu saracak ve bizi insanlığımızdan edecek.
Yapay zekâların yönlendirdiği ve kurguladığı bir geleceğe hızla yaklaşıyoruz.
http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/agustos/24/mutku.html
—–